İnsanî Gereksinimler ve
Çeşitlilik İle Bilimsel ve Teknolojik Gelişmeler Arasındaki Bağlantı
Yeryüzünde ortaya çıkan buluşların ve teknolojik
gelişmelerin tarihi, insanlık tarihine dayanmaktadır. İnsan eliyle ortaya
koyulan teknolojik gelişmeler, “fiziksel dünyayla başa çıkmak, toplumsal
ilişkileri kolaylaştırmak, hayal gücünü tatmin etmek” gibi, birçok nedenler
doğrultusunda gelişme göstermiştir. (Basalla, 2013:12).
Sanayi devriminden önceki dönemlere baktığımızda,
bilimsel ve teknolojik gelişmelerin çoğunlukla ihtiyaç kaynaklı olarak ortaya
çıktığını görürüz. Yaşam şartlarının ağırlığıyla mücadele eden insanlar, içinde
bulundukları zorluklarla mücadele edebilmek için bir arayış içerisine girmişler
ve bu arayış neticesinde, insan hayatını kolaylaştıran bazı buluşlar
gerçekleştirmişlerdir. Mesela yerleşik hayata geçişler başladığında, barınak
ihtiyaçlarını karşılamak için, şehirler kurup evler inşa etmişler, tarım
alanında başarılı olmak ve su ihtiyaçlarını karşılamak için, su kanalları
açmışlar, ulaşımı kolaylaştırmak için tekerleği bulup, at arabalarını
kullanmışlardır. Şartlar ve olanaklar imkan verdiği ölçüde, toplumun ihtiyacını
karşılayıp, hayatı kolaylaştıracak ürünler tasarlayıp bu ürünlerin yapımını
gerçekleştirmişlerdir. Her yeni ürün, bir sonraki ürün için fırsat doğurmuş ve
bu şekilde ürünlerin çeşitliliği de artmıştır.
Sanayi devriminden sonra, teknolojik gelişmeler
hızla ilerleme göstermiş ve bilimsel olanla teknolojik olan arasında
birliktelik sağlanmıştır. İmkanlar daha da elverişli hâle gelmiş ve
tasarlanması hayal edilen ürünler, sadece hayal ürünü olarak kalmamıştır.
Bununla birlikte çeşitlilikler de artmış ve ihtiyaçların karşılanmasıyla
yetinen teknoloji, isteklerin karşılanmasına da önem vererek, tatmin edilme
duygusunu da ortaya çıkarmıştır. Teknolojik gelişmelerin, temel ihtiyaçlardan
hareketle başladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Fakat, değişen ve dönüşen
bir dünyada, teknolojik gelişmeleri temel ihtiyaçlara indirgemek mümkün
değildir.
Modern çağ, “teknolojinin
gücünü, imal edilmiş nesneler, para, iktidar, öznelliğin inşasını içeren
endüstrileşme montajının mühim bir unsuru olarak vurgular.” (Braidotti, 2018:130). Böyle bir durumda, kapitalizm ve
teknoloji arasında kuvvetli bir bağ kurulması kaçınılmaz olmaktadır. Teknolojik
gelişmelerin, artık ihtiyaçlara karşılık vermekten ziyade, kapitalizmin pazarı
haline dönüşmesi söz konusudur. Kitle iletişim araçlarıyla insana sunulan
çeşitlilik, tüketim toplumuna dönüşmenin önünü açmıştır. Telefon, tablet,
bilgisayar, televizyon gibi teknolojik aletlerin gelişmesi, bir yandan insan
ihtiyaçlarına karşılık verirken, diğer yandan ise, insanların akıllarına ve
hayallerine gelmeyecek çoğu ürünlerin, görsel olarak sunulduğu ve pazarlandığı
bir yer haline gelmiştir.
Teknolojik gelişmelerin başında gelen kitle
iletişim araçları, Baudrillard düşüncesinde, Simülasyonun en etkin araçları
olarak görülmektedir. Yani; “gerçek olan artık dünya ile doğrudan doğruya bir
bağlantı içerisinde olduğumuz değil, TV ekranlarından bize verilendir.” (Dağ,
2011:137). İnsan, kitle iletişim araçlarıyla birlikte, kendisine sunulan sanal
hayatın taklitçisi olarak, kendini kendisi yapan gerçekliği reddetme eğilimine
girmiştir adeta. “Teknolojik feodalitenin sultası altında olan düzende, sanalın
devreye girmesiyle, kendi gerçekliği ile birlikte tüm gerçeklikler
yadsınmaktadır.” (Dağ, 2011:184).
İnsana sunulan ve gerçek olmayan abartılmış ve
ayartılmış çeşitlilik neticesinde insan, hem kendini tüketme çılgınlığının
içerisinde bulurken hem de kendi gerçekliğine dönük olarak küçümseyici bir
tavır takınabilir. En iyisine sahip olma, daha güzeli olma, daha ön planda olma
düşüncesi, gerçekliğin ve doğal olanın yitirilmesine de yol açmıştır aslında.
İnsanların, sokakta gördüğünde dönüp bakmayacağı birçok şey, kitle iletişim
araçlarıyla farklı bir şekilde sunularak, sahip olma duygusunu tetiklemiştir. Reklam
sunulan alanlar, çok az oranda ihtiyaç karşılamaya dönük olsa da, çoğunlukla
anlık duygularla insanları alışverişe iten mecralar olmuştur. Anlık duygularla
alınan ve hatta neredeyse hiç kullanılmadan kenara atılan eşyalar, ihtiyaç
karşılama gayesi güdebilir mi? Bu anlamda, neyin ihtiyaç kategorisine girip
neyin girmediği sorulması gereken bir sorudur.
Teknolojik alandaki değişim ve dönüşümlerin,
yaşamın her alanına sirayet ettiğini söylemek mümkündür. Sanal gerçekliğin
insanlara sunduğu bir diğer seçenek, “başkası olabilme” seçeneğidir. Yani,
sanal gerçeklik sayesinde, on farklı kişiye, on farklı kişilikle kendinizi
tanıtabilirsiniz. Evde aileniz sizi farklı bir kişilik olarak görürken, sanal
dünyada farklı bir kişilik oluşturabilirsiniz. Bu durumun ihtiyaç olup olmadığı
ve ahlâkî boyutu tartışmalıdır. Fakat bu durum Ray Kurzweil’e göre, insanın
kendisini iyi hissetmesini sağlar. Bu durumla ilgili olarak Kurzweil, İnsanlık
2.0 kitabında şunları söyler; 2030’lu yıllara gelindiğinde, “nanobot
teknolojisi, içinde yer alacağımız, üç boyutlu, inandırıcı bir sanal gerçeklik
ortamı” sunacaktır. Bu nanobotlar, kılcal damarlarda gezinirken, bizler sanal
ortamda yaşamak istediğimizde devreye girerek, “sanal ortama uygun sinyaller”
vereceklerdir. (Kurzweil, 2020:469).
Nanobotlar, yalnızca sanal ortamlarda farklı
kişiliklere bürünme ve gerçek olandan kurtulma imkanı vermeyecek Kurzweil’e
göre. Bunun yanında daha birçok imkan da sunacaktır insanlığa. Mesela,
“metabolizmaya uygun özel nanobotlar sayesinde” beslenmek gibi bir derdimiz
kalmayacaktır. (Kurzweil, 2020:455). Fakat, dışardan komut alabilen bu
nanobotların, aksi bir mesaj aldığında neler yapabileceği bilinmemektedir.
Yazar, ileri teknolojinin neler getirebileceğini söylerken, savaşların bile
“nanobot tabanlı silahlara” dönüşeceğini vurgular. (Kurzweil, 2020:448). Yazara
göre, 2020 yıllarında, “beynin kılcal damarlarına tarayıcı ve algılayıcı
nanobotlar gönderip”, beyni taramak mümkün hâle gelecektir. (Kurzweil,
2020:438). Bununla birlikte, üretilen akıllı robotlar da iş başında olacaktır.
“Ev temizliği, araba kullanma”, yemek yapma gibi işler bile, bu akıllı robotlar
sayesinde halledilebilecektir. (Kurzweil, 2020:436). Bu durumun, insan
gereksinimini karşıladığı tartışılır. Fakat yazarın da dediği gibi; “süper
zekaya gidilen yolda atılan her adım, ekonomide fazlasıyla karşılığını
bulacaktır.” (Kurzweil, 2020:383).
Kurzweil, bütün bunları söylemekle de kalmaz.
İlerleyen ve gelişen teknoloji sayesinde üretilen akıllı robotların zekasının,
normal insan zekasının çok daha ötesinde olabileceğini söyler. Kurzweil’in bu iddiaları,
akıllarda çelişki bırakır. İnsanın, kendinden daha üstün robotlar üretmesi,
insanın ihtiyacını mı karşılar yoksa insanı köle haline mi getirir? Kurzweil,
insanlar ve akıllı robotlar arasındaki kıyaslamayı şu sözleriyle ortaya koyar;
“at ve köpek insan için neyse, insan da makine için o olacaktır.” (Kurzweil,
2020: 294). Teknolojinin bu kadar ilerleme göstermesi, insan beyninin de
teknolojiye konu edinmesine zemin hazırlamıştır. Fakat insan beyninden
esinlenerek üretilen makinelerin, insanın gerçek konumunu nereye taşıyacağı
önemli bir mevzudur. Bu gelişmeleri, hassas dengelerin bozulması olarak gören
French Ander, bu konuda şu sözleri dile getirir:
“Belki de elindekini parçalara
ayırmayı seven küçük bir oğlan çocuğu gibiyiz. Bir saati söküp sonra da
parçalarını bir araya getirebilecek kadar akıllı olabilir. Ama ya saati
geliştirmeye kalkışırsa? Çocuğun, daha iyi bir saat yapma girişimi yalnızca
saate zarar verecektir. Biz de, bizim düzeltmeye çalıştığımız yaşamların,
işleyişini sağlayan şeyin ne olduğunu tam olarak anlamış değiliz.” (Kurzweil,
2020:283).
French Ander’in de bahsettiği gibi, teknolojinin
bu kadar gelişmesi neticesinde, insan üzerinde atılan sarsıcı adımların
gittikçe korkutucu bir boyut aldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Teknolojik
gelişmelerin, masumane bir şekilde ihtiyaç karşılamak amacıyla başladığını
söylemek mümkün olsa da, ileri kapitalizmle birleşen teknolojinin, ihtiyaç
karşılama amacıyla yetindiğini söylemek pek mümkün değildir. Çeşitlilikler,
insan bütçesine göre seçenek sunma açısından avantajlıdır. Fakat yüksek oranda,
ileri kapitalizme hizmet söz konusudur.
KAYNAKÇA
Braidotti, R. (2018). İnsan Sonrası, çev.
Öznur Karakaş, İstanbul: Kolektif Kitap.
.Basalla, G. (1988). Teknolojinin Evrimi, çev.
Cem Soydemir, Ankara: Doğu Batı Yayınları.
Dağ, A. (2011). Ölümcül Şiddet Baudrillard’ın
Düşüncesi, İstanbul: Külliyat Yayınları.
Kurzweil, R. (2020). İnsanlık 2.0, çev.
Mine Şengel, İstanbul: Alfa Yayınları.
Braidotti, R. (2018). İnsan Sonrası, çev. Öznur Karakaş, İstanbul: Kolektif Kitap.