Nietzsche ve Güç İstenci: Hayat Mücadele Değilse Nedir?
İçinde yaşadığı çağın sorunlarıyla yüzleşen Nietzsche,
bu sorunlarla başa çıkmanın yolunu mücadelede aradı. Ona göre, Schopenhauer’un “kötümserlik”
felsefesi, bir kurtuluş reçetesi sunmuyordu.
Schopenhauer’a göre, insanların sahip olmak istediği her
şey, yeni bir şeylere sahip olma dürtüsünü tetikliyordu. Bugünün istek ve arzuları,
yarının istek ve arzularının önünü açıyordu. Schopenhauer, böyle bir durumda mücadele
etmenin gereksiz olduğunu düşünüyor ve geri çekilmeyi çözüm olarak görüyordu.
Nietzsche, Schopenhauer’un felsefesinden etkilenmiş olsa
bile, onun bu söylediklerini tasvip etmiyor ve hayatı yöneten bir “güç istenci”
olduğuna inanıyordu. Schopenhauer’un “kötümserlik” felsefesine karşılık, “trajik
iyiliği” savunan Nietzsche’ye göre, anlamsız bir dünyaya coşku verecek olan, “üst
insan”dır.
“Üst insan, mücadeleden sıkılmaz, kaçmaz ve kör bir mücadeleye
de girmez. Kötümserliğin hakkından gelir.” (J. Soccıo, 2010: 748). Üst insan, kendini
tanımış olmanın verdiği şuur ile, zaaflarının hakkından gelmeyi başarabilen insandır.
Üst insanın hayatta kalma mücadelesi bir anlam ifade etmektedir.
Henüz 34 yaşındayken akademik hayatından istifa ederek,
kendi iç âlemine çekilen Nietzsche, bu kendine dönme sonucunda, kendi sesine kavuştuğuna
inanıyordu. “Benim en eski çalışmamda bile ifade bulan şey, garip bir sesti. Bu,
kendini bir süre için akademisyenliğin ardına saklayan bir sesti. İsimsiz, garip
ihtiyaçları olan bir ruhtu.” (J. Soccıo, 2010: 753). Nietzsche’ye ait olan bu sözler,
kişinin kendisine kavuşmasıyla birlikte, ruhuna da kavuşacağının bir itirafı olmaktan
başka ne olabilirdi?
Nietzsche’ye göre modern çağ, kişiyi kendisinden uzaklaştıran
bir ruhsuzluk çağıydı. Modern çağ, insan ruhunu ihmal ederek, hakîkati aklın mutlak
otoritesine indirgemekten öteye gidememiştir.
Aklın mutlak otoritesinin merkeze alındığı bir yerde, insanlar
kendilerini putlaştırmaktan kurtulabilir mi? Modern çağ, nitelikli ve ayrıcalıklı
insanların, “üst insan” olduğu bir çağ değildir. Gücü elinde bulunduranların, kendilerini
“üst insan” ilan ettiği bir çağdır. Modern çağda, gücün peşinde koşan insanlar,
“insan davranışlarını anlama, geliştirme adı altında kendilerini gizler ( ya da
maskeler).” (J. Soccıo, 2010: 758).
Nietzsche’nin ortaya koymak istediği güç istenci, sahteler
ve yalanlar üzerine kurulan güç istencinden çok daha farklıdır. İnsanın, kendisini
tanımaya ve hakîkati kavramaya yönelik olarak duyduğu istek, modern çağ ile birlikte,
kişinin kendisi dışında kalan herkesi sömürmesine ve kontrol altına almasına dayanan
bir isteğe dönüşmüştür.
“Öyleyse güç istenci nedir? O, hayatın temel ve çetin sancısıdır.
O, yalnızca hayatın sürekliliğinin peşinden koşmaz” (J. Soccıo, 2010:759) aynı zamanda,
daha derin ve daha anlamlı bir hayat ister.
Nietzsche, üst insanı ararken, sürü insanın dışında bir
yerde arar. Üst insan, iyi maskesine bürünen kötüyü tanır ve ona haddini bildirir.
Nietzsche, moderniteyi kültürel bir hastalık olarak görür. Bu hastalık, üst insanın
en büyük düşmanıdır.
“Sabırsız ve ölçüsüz sevgi, kurbanlarını ister. Bir zamanlar
tanrı uğruna bir şeyler yapanların, şimdi de para uğruna neler yaptığına bir bakın.”
(J. Soccıo, 2010:759). Kilisenin, insanları kandırmasının yerini modern çağın kapitalizmi
almıştır. İnsanlar artık modern çağın kurbanlarıdır. Kapitalizmi kurtaran insanlık,
kendi kurtuluşunu kapitalizmde arayarak, kendi yok oluşunu hazırlamıştır. Oysa ki;
“asıl hayat, atıl hayatın sıradanlığına karşı bir duruş sergiler.” (J. Soccıo,
2010: 765).
Modern hayatın ortaya koyduğu ilerleme anlayışı, anlamın
yitirilmesinden güç almaktadır. Hakîkatin anlamının kalmadığı bir durumda, ibadetlerin
ve kalplerdeki imânın samimi olması beklenebilir mi? Hakîkatin yerine koyulan her
ne ise, imânın yerini de o dolduracaktır. Hakîki amacın bulunmadığı yerde, anlık
ve geçici amaçlar yer edinir.
Üst insan, sıradan insanın ötesinde ve sıradışı bir insan
olarak, sahte amaçları ve putları ortadan kaldırmaya muvaffak olan insandır. Alt
insan ise, kendi güvenliğini, geçici ve sahte putlarda arayan insandır. Kendisiyle
yüzleşemeyen insan, alt insan olmaktan kurtulabilir mi? Böyle bir insan, köle ahlâkına
sahip olduğu halde, çevresinin kendisine olan sahte bakışına aldanarak, kendisini
erdemli görecektir.
Nietzsche’nin en çok yakındığı durumlardan biri de, modern
eğitim sistemidir. “Modern eğitim, ruh sezgilerini solduran seralıklardır.” (J.
Soccıo, 2010: 774). Nietzsche’ye göre modern eğitim, eğitim vermekten ziyade, ehlileştirmektedir.
Bu ehlileştirme eğitimi, sürünün içerisinde yer edinme eğitimidir. Ehlileşen insanlar,
çağı tanımaktan yüz çevirerek, çağın emrine âmâde olmaya hazır hâle getirilmişlerdir.
Öyle ki, eğitim hayatını tamamlayan gençler, belirli bir mesleği edinememiş ve maddi
olarak bir yere gelememişse, hayatlarının tamamen bittiğini düşünürler. Modern çağ,
bu düşünceyi dayatır. Mutlaka yüksek gelirli bir yere gelmelisin! Gelmek yetmez,
aynı zamanda kapitalizme de hizmet etmelisin. Bu şartları sağlayan kişiler, eğitimli
ve modern insan olmanın gururuyla, çağın kabul ettiği bir birey olabilirler. Neyi
kaybettiğin önemli mi? Önemli diyorsan, sana verdiklerinin karşısında, seni nasıl
soyup soğana çevirdiklerini hatırla!
Üst insan, böyle bir durumda, gözlerini açar ve kendisine
sunulan sahte lezzetleri elinin tersiyle reddeder. O, kendi değerinin farkındadır.
Başkalarının, kendisine değer biçmesini beklemez.
Modernitenin güç istenci; zayıf bir iradenin, sahte gerçekliklerin
ve kişiyi rüsvâ eden tenezzüllerin isteğidir. Fakat Nietzsche’nin anlatmak istediği
güç istenci; modernitenin sunduğu köle ahlâkından kurtulmanın, sıradanlığın ötesinde
bir sıradışılığa sahip olmanın, sürüyü aşarak kendi olmanın, kendinde kendilik bularak
“üst insan” olmanın isteğidir.
KAYNAKÇA
J. SOCCIO, Douglas (2010). Felsefeye Giriş Hikmetin
Yapıtaşları, 1. Basım, İstanbul: Kaknüs Yayınları.