Sokrates’in “Sorgulanmamış Hayat Felsefesi” Bize Ne
Söyler ?
İnsanın, kendi varlığını idrâk etmeden hakîkatin
yoluna koyulması pek mümkün değildir. Hakîkatin yoluna koyulmak, insanın
kendisini keşfiyle gerçekleşebilir. “Kendini bil!” Cümlesini göz ardı eden bir
idrâkin, ölü bir idrâkten farkı olabilir mi? Kendi içinde bir şuur faaliyeti
bulunmayan insanın, dış âlemin keşfine yönelik bir şuur taşıdığını söylemek
mümkün müdür?
Konfüçyüs, bilgi hakkında şöyle söyler; “Bilgi, bilen
kişinin bilmediği şeyi bilmesi, bilmeyen kişinin de bilmediğini bilmesidir.” (J.
Soccıo, 2010: 208). Bilmek, bilmediğini bilmenin farkındalığı ile başlayan bir
durumdur. Bilmediğinin farkında olmayan insan, hiçbir bilgiyi kavramaya müsait
değildir. O, sahip olduğu kibir sebebiyle, her şeyi bildiğini düşünür. O kadar
kendinden emindir ki, bildiklerinin doğruluğunu ve yanlışlığını sorgulamaya
ihtiyaç duymaz. Sahip olduğu kibir sebebiyle, hakîkatin bilgisine ihtiyaç
duymayan ve hakîkatin yoluna koyulmayan bu kişi, yaşasa da yok hükmündedir.
İnsan, insan olmanın biricikliğine, kendi varoluş gayesini idrâk ettiğinde
kavuşabilir. Varoluş gayesinden habersiz olan kişi, bir yaratıcının olup
olmadığına dair içinde bulunan şüphenin ve inanç zayıflığının buhranından
kurtulabilir mi?
Sokrates, Atina halkına seslenirken şöyle söyler; “Ey
Atina halkı! Bu şöhretim, sahip olduğum hikmetten kaynaklanır.” (J. Soccıo,
2010: 208). İnsanı insan yapan asıl şey, eti ve kemiği aşmaktadır. İnsan,
fiziksel özellikleriyle insan olmanın biricikliğine kavuşmuş olmaz. İnsan;
ruhuyla, kalbiyle, vicdanıyla, adalet duygusuyla, en önemlisi de hakîkat
yolunda göstermiş olduğu mücadelesiyle insandır.
İnsanın anlam arayışı, ruhun huzur aramasıyla
ilgilidir. Hayatın sorgulanması meselesi, insan ruhunun huzur aramasıyla
birlikte ortaya çıkan bir meseledir. Bu sebeple, hakîkat yolcularının, hayatın
sırrına vakıf olmaları neticesinde, ruhsal refaha kavuştuklarını söylemek mümkündür.
Sokrates, Atinalılara seslenirken, ruhun insan
hayatının merkezinde olduğunu haykırıyor ve şöyle sesleniyordu; takatim
yettiğince, karşılaştığım herkese ruhtan bahsedeceğim. “Sen, dostum; yüce,
güçlü ve bilge Atina’nın evlâdı, büyük miktarda para, şeref ve ün toplamaktan ama
hikmet, hakîkat ve ruhun en aziz gelişimini göz ardı etmekten utanmıyor musun? Diyeceğim.”
(J. Soccıo, 2010: 211). Sokrates, hayatı sorgulamanın ve insanları bu
sorgulamaya teşvik etmenin, kendisi için bir tanrı emri olduğunu söyler. İnsan,
cahilliğin vermiş olduğu kibirle, bilmediğini kabul etmeyebilir. Bilmediğini
kabul etmeyen kişinin, bilmek için çaba göstermesi de beklenemez. Sokrates,
kötülüğün asıl kaynağının, bilmemekten kaynaklı olduğunu ve bu bilmeme
durumunun, şuurdan yoksun olduğunu düşünür. Bu şuursuzluk neticesinde insan,
kötülüğe iyilik gözüyle bakabilir. Bu yüzden, “kendini bil!” cümlesi, insan
hayatının merkezinde yer alan bir cümle olmaktadır.
Hakîki iyiliğin ne olduğunu bilen kişi, sahte
iyiliklerin peşinden koşmayacak ve hakîkat ile sahtenin ayrımına varacaktır. Hakîkatten
beslenen ne varsa, ruhun yararı için çalışır. Hakîkatten beslenmeyen şeyler
ise, ruhun zararına yol açar. Ruhun yararına olabilecek şeyleri bilmek, kişinin
kendisini tanımasından geçer. Bu sebeple insan, ruhun huzurunu bulmak için, kendini
keşfetmekle işe başlamalıdır. Kendini keşfeden insan, kendisi için neyin
yararlı ve neyin zararlı olduğunu en iyi şekilde bilen insandır. Ruhu huzura
kavuşturacak olan asıl erdem, içsel durumu göz önünde bulunduran bir hikmet
yolculuğudur. “Bütün ruhlar, hikmetin rehberliğinde oldukları zaman, mutluluk
içindedirler.” (J. Soccıo, 2010: 216). Sokrates için, sorgulanmış bir hayatın
gayesi, arındırılmış olan bir ruha kavuşmaktır. Ruhsal arınmayı elde eden
kişiler, ruhları ve bedenleri birbirinden ayrılmış olsa bile, onlara hiçbir
korku yoktur ve hiçbir kötülük isabet etmez. Onlar, ölümün son olmadığını ve
yalnızca bir geçiş olduğunu bilen kişilerdir.
Sokrates, kendisi hakkında ölüm kararı veren
hakimlere; “Ey hakimler, öleceğim için mutluyum. Ne bu hayatta ne de öteki
hayatta iyi bir insana hiçbir kötülük dokunmaz” (J. Soccıo, 2010: 223). Diyerek,
ölümün bir son olmadığına dair inancını diri tuttuğunu göstermiştir.
Sonuç olarak; Sokrates için, yaşanmaya değer bir
hayatın, hakîkat ve ruh üzerine temellendirildiğini söyleyebiliriz. “Sokrates’in
bizlere ne söylediği, söylenenlerden ne anladığımıza bağlıdır” demek yanlış
olmayacaktır.
KAYNAKÇA
J. SOCCIO, Douglas (2010). Felsefeye Giriş Hikmetin
Yapıtaşları, 1. Basım, İstanbul: Kaknüs Yayınları.