Açılış Sayfam Yap   Sık Kullanılanlara Ekle   

   Anasayfa          Künye          Yazar Girişi         Sitene Ekle         Arşiv          Rss Listesi
 

Modern Bilinç Nerede ve Nasıl Konumlanır: Modern Düşüncenin Çıkmazı - http://www.catak.info/
   
 

Eda TOPAR ¬

Eda TOPAR

 Modern Bilinç Nerede ve Nasıl Konumlanır: Modern Düşüncenin Çıkmazı

Modern Bilinç Nerede ve Nasıl Konumlanır: Modern Düşüncenin Çıkmazı
 Yazı Boyutu

 Tarih : 27.02.2021 - 17:05:30 


...


Modern Bilinç Nerede ve Nasıl Konumlanır: Modern Düşüncenin Çıkmazı

     “Aydınlanma hareketine dayanan ‘modern’ kelimesi, Latince ‘modernus’ tan gelir. Modernus ise, ‘moda’dan türetilmiştir. ‘hemen simdi’ demektir. (Şimşek, 2017:163).

     Modern bilinç, 18. Yüzyılda temellerini atmış olan bir aydınlanma hareketinden doğmuştur. Din ile geleneği, bilimsel olandan kesin çizgilerle ayırmayı gaye edinmiştir. Bu nedenle, modern bilincin ilerleme anlayışının; teknolojiye, bilime, insan aklına dayandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Modern bilincin önceliği, köklü bir geleneğe ve geçmişe dayalı olanı tamamen yok saymaktır. Fakat bu durum, içinden çıkılmaz sancıları meydana getirmiştir. Bu sancının meydana getirmiş olduğu sarsıntılar, her alanda(Eğitim, kültür, siyaset, din, medeniyet, edebiyat...) kendini göstermiştir. Modern bilincin, arızî olanı ve niceliği ön plana çıkarması, her şeyi insan aklına indirgemesi, insan hayatında büyük boşluklar meydana getirmiştir. Her şeyin görünen üzerinden ele alınması ve deney ve gözleme tâbi tutulması, hayatın anlamını, anlamaya ve anlamlandırmaya yetmemiştir. Hakîkatin insan aklı ile mukayese edilerek açıklanmaya çalışılması, insanın yaratıcı ile olan bağını koparmış ve hümanist bir düşünceyi tezahür etmiştir. “Modern düşünce, din ile bilimi, akıl ile imanı ayırarak, dine ait olanı hayattan kovmak suretiyle insanı çepeçevre kuşatmıştır.” (İmamoğlu, 2017:6).

     Modern bilincin, kendisini merkeze alması, kendisini özne olarak kabul ettiğini göstermektedir. “Cemil Meriç’in işaret ettiği gibi, coğrafi isimlendirmeler bu durumu net bir şekilde ortaya koymuştur. Mesela; orta doğu, yakın doğu, uzak doğu gibi isimlendirmeler, Batı’nın kendisini merkeze alarak koyduğu isimlendirmelerdir. (İmamoğlu, 2017:4).

     Modern bilincin, bilginin hakîkatinin deney ve gözlemden başka bir şey ile bilinemeyeceğini düşünerek, metafizik âlemden kesin çizgilerle ayrılmış olması, mânâ âlemini yok sayarak, maddi âlemde konumlandığını gösterir. Modern bilincin konumlandığı yer, deney ve gözlem ile sınırlı olan, görünenler dünyasıdır. İnsanların, gözlerini yalnızca görünenler dünyasına dikmesi, sömürü faaliyetini de beraberinde getirmiştir. Kendi görüşlerinin hakîkat olduğunu düşünen bazı Batı devletleri, kendi görüşlerini kabul ettirmek adına, kendilerinden olmayan dinî ve kültürel yapıları tahrip ederek sömürge yarışına girmişlerdir. Maddi gücü ele geçiren toplumlar, bu gücü kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmaktan çekinmemişlerdir. “Modern dünya sistemi, kapitalist bir dünya ekonomisi olmuş: sonsuz sermaye biriktirme dürtüsünün hükmü altına girmiştir.”( Wallerstein, 2019:48) Kapitalizm, bilim ve teknolojiye olan düşmanlığın sebebi görülmektedir. “Kapitalizm, Newtoncu determinist bir bilim anlayışını savunmuş, bu anlayış insanların doğayı  ele geçirmeleri gerektiğini savunmuştur.” (Wallerstein, 2019:101). Bilimcilerden istenen, mânâ âlemine dönük nihai bilgilerin açığa çıkartılması değil, maddi nedenlerin açığa çıkarılmasıdır. Modern bilinç, her şeyi yönlendirme hakkını insana ve insan aklına devretmiştir. Her alanda kendini yetkin gören insan, “amaca giden her yol mübahtır” düsturunu benimsemiştir. “insan ilk kez nesnelerden oluşan bir dünya kurmuş ve bu dünyanın kölesi olmuştur” (Göktürk ve Günalan, 2006:130).

      Modern insan, kendisini yaşamaktan mahrum bırakılmıştır. Onun tek derdi, ‘görünmek’tir. Böyle bir durumda, modern dünyanın dayatmasını kabul etmeyen kişiler ‘öteki’ olmaktan ve dışlanmaktan kurtulamamıştır. Modern insanın, değer yargılarından sıyrılarak maddi tüketime odaklanması, eğitim hayatında da karşımıza çıkmaktadır. Gerek ailede gerekse çevrede en çok aşılanan durum, ‘birincilik’ anlayışı olmuştur. Birincilik; insanî değerleri önemsiz kılan yegane amaç! Oysa ki, “Mutluluk yalnızca birinci olmak ya da en üstün olmak demek değildir. Çocuğa böyle bir ilkeyi telkin etmek, onu tek yönlü bir insan hâline getirecek, her şeyden önce de iyi bir insan olma imkânını ortadan kaldıracaktır.” (Göktürk ve Günalan, 2006:141).

     Modern hayatta maddi olana karşı büyük bir hırs vardır; Bu hırs, büyük bir meziyetmiş gibi dayatılmaktadır. Kişinin, kendi kendisini tüketmesinin en büyük sebebi, bu hırs olmuştur. “Bilgi’nin, hikmet ve ahlaktan kopmasıyla birlikte, insan maddi/mekanik varlığa evirilmiştir.” (Dağ, 2016:248). Hislenmeyen, tefekkür edemeyen, merhamet ve güzellik duygularından yoksun olan insan, sadece maddi cihetiyle insan olabilir mi? Neticede, “Yalnızlaşan, yabancılaşan, meta haline dönüştürülen insan, ‘kendine yeter’ bir duruma dönüştürülmeye çalışılmıştır.” (Özdenören, 2016:13). İnsan, kendisinde Hakîkatin anlamını taşıyan bir canlı değil midir? Kendisini bu denli derin bir yalnızlığa sürüklenmesinin altında yatan gerçek nedir? “İnsan, insan değildir artık. İnsan olarak kendi bütünlüğünden ayrılmış, kendi insanlığının bilincini yitirmiştir. Kendinden kopmuş ve kendisine yabancılaşmıştır.” (Özel, 2020:126).

     Yabancılaşma, insanın hem kendisinden hem de geçmişinden uzaklaşmasına zemin hazırlamıştır. Hakîkat, bir arayış olmaktan çıkmış, deney ve gözlemin tekeline bırakılmıştır. Tabiatın, derin mânâ içeren tefekkürden arındırılmasıyla birlikte, insanlar hangi dünyaya kulak vermişse öbürüne sağır kesilmişlerdir. İnsanların bir boşluk içinde bulunmaları, modernizmin şaşaasına kapılmalarına yol açmıştır. Batı’nın elde ettiği teknik ve teknolojik gelişmeler, insanların gözünde her alanda yetkin gibi görünmelerine sebep olmuştur. Başkasına duyulan bu hayranlığın sonucunda, kişinin kendisine olan bakışı, küçümseyici bir bakışa dönüşmüştür. İnsanlar, içinde bulundukları halden kurtulma adına, kendilerine ait olanı kökten yok etme garabetine düşmüşlerdir. Hâlbuki, “İnsanın tarihi kesintiye uğrar ve tarihli olduğunu unutursa, ‘benliğ’i sarsılır ve giderek çöker. Duyma-düşünme- hatırlama işleyişi, insanın inanç varlığı olmasının zeminini teşkil eder.” (Dağ, 2016:248).

     Geçmişten tecrübe ederek ve geleneğe ek yaparak geleceği şekillendirmekten yoksun olan insan, bir makina işlevi görmekten öteye gidemez. Kendi kimliğine dair idrâkini yitiren bir zihin, hafızasını kaybetmiş birine benzer. Kimlik, gerek insanların gerekse toplumların hafızası nispetindedir. İnsan, tek boyutuyla değil, beden ve ruhun dengesini kurabildiği ölçüde var oluşunu gerçekleştirebilir. Modernliğin amacı, “İnsanı, şuursuz ve iradesiz bir toz yığınına dönüştürmektir.” (Meriç, 2016:176). Modern düşüncenin, her şeyi tek boyuta indirgemesi, felsefeyi köksüzleştirmiştir. Felsefe, “kökleri metafizik, gövdesi fizik, dalları ise tıp, mekanik ve ahlak olan bir ağaca benzer.” (Dağ, 2016:242). Bilgi, ahlâk için varsa, fizik de metafizik için vardır. “Aristo’nun âlemi, nihai sebeplere ve hikmete dayanıyordu. Ancak Descartes’in âlemi, makina gibi işleyen, hikmetten yoksun mekanist bir âlemdir. (Gencer, 2017:36).

     Tek boyutlu bir bakış açısı, her alanda dengeyi bozmaya meyillidir. “kadim bir medeniyete sahip olup da, kapılarını paraya açan medeniyetler kazandığı dengeleri er ya da geç kaybederler.” (Braudel, 1991:110). İçinde bulunulan sistemin bozulması hasebiyle, “baska bir sistemin parçasını monte etmek var olan sistemi yabancı parçaya muhtaç etmektir. “ (Aydoğan, 2016:7). Modern düşünce, bir bozukluk olan sistemi kökten atmayı öngörür. Fakat sistemi kurtaracak olan, sistemi kendi içinde muhafaza etmektir. Geçmişi tümüyle övmek ya da yermek bir çözüm değildir. Geçmişten gelen ruhu, bugün yasatabilmektir hüner.

     Bir medeniyetin ruhu, sahip olduğu dilde gizlidir. Modern düşüncenin bize kaybettirdiği en büyük değer, dilimiz olmuştur. Bir medeniyetin ortaya koyduğu kelimeler, o medeniyetin düşünce dünyasına, varlık görüşüne ve evren tasavvuruna işaret etmektedir. ‘Arılaşma’ ve ‘özleşme’ adı altında yapılan dil devrimi, topluma hafızasını kaybettirmiştir. Meriç, “kâmusa uzanan el nâmusa uzanmıştır.” (Meriç, 2016:88) diyerek, dilin mahiyetini vurgulamıştır. Kendi değerlerini bilmekten yoksun bırakılan bir toplumda, “Mektep adedi ve okur yazar oranı artsa da,  memleket yine de cahil münevver salgınını önleyemeyecektir.” (Ayverdi, 2014:200). Bir medeniyetin, kendi kurtuluşunu geçmişi tamamen yok etmekte görmesi, hafızasını yitirmesi demektir. “Birisi çıkıp da Almanlara kurtuluşlarının ancak, Alman kültür ve irfanını bırakmakla kabil olacağını söylemiş olsa acaba nasıl bir karşılık görürdü?” (Said Halim Paşa, 96). Kendine ait bir şeyi kalmayan, taklit ettiğini hakîkat zannetmekten başka ne yapabilir? Kendisini inkâr eden, aşağılık duygusundan kurtulabilir mi? Böyle bir durumda,  bir yanda terk edilen ev, öbür tarafta kapısı çalınan yabancı hane sahibi; iki arada kalan kişinin acı dolu buhranını net bir şekilde ortaya koymaktadır.

     Dünya görüşündeki farklılıklar, yaşam tarzının da farklılaşmasına neden olmuş ve modern çağ, hız çağı olmuştur. Hız çağının dünyayı küçültmesiyle birlikte, insanlar artık geçmişle olan bağlantıyı kaybetmiş ve günü kurtarma gereksinimi içine düşmüşlerdir. Bu gereksinim, “tüm sonsuzun hem merkezi hem de hareket ettiricisi olduğunu duyma gereksinimi”(Batur, 1997:77) olmuştur. “Max Weber’in tabiriyle insanlığın tıkıldığı modernliğin ‘demir kafesi’, Jean Baudrillard’ın ifadesiyle, cansız, görüntülerden ibaret bir simülasyon âlemine dönüşmüştür.” (Gencer, 2017:8). Böyle bir âlemde din ve hikmetin yok sayılması, kaçınılmaz olarak karşımıza çıkmaktadır. Varlığın evi kabul edilen dil, hikmete yabancılaşmış, hikmet; söz ve akıl gibi mânâlarla sınırlandırılmıştır. Niceliğin niteliğe, arızî olanın cevhere, maddenin mânâya tercih edildiği modern çağda her şey anlamını yitirmiştir.

     “Heidegger, ‘dil varlığın evidir’, Wittgenstein’da ‘dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır’.” (Gencer, 2017:37). Sözleriyle, varlığın dil ile olan münasebeti açık ve net bir şekilde ortaya koyulmaktadır.

     Yusuf Kaplan’ın, güzel bir sözü vardır; “Başkalarının kavramlarıyla kendi dünyanızı kuramazsınız.” Der. Bu söz, dilin ne kadar mühim olduğunu kavramak açısından önemli bir sözdür. Hafızasını kaybeden insan, sadece geçmişini kaybetmez. Aynı zamanda, bugününü ve yarınını da kaybeder. Tarih, geçmişe ait bir bilgidir. Fakat, geleceğe ait bir mesuliyeti tezahür etmektedir.

      Gelenek, geçmişi olduğu gibi taklit ederek muhafaza edilemez. Geçmişten gelene sen ne katıyorsun? Asıl sorulması gereken soru budur. Geçmişin ruhunu alıp, ona bugünün elbiselerini giydirebilmektir marifet. Kökten yok etmek ve reddetmek asla çözüm değildir. Övgüler ve yergiler, bir çözüm sunabiliyorsa kıymetlidir. Hafızasız kalmak yerine, hafızada birikmiş olan çöpleri temizlemek, çok daha makul ve çok daha makbul bir çözüm olacaktır.

 

 

 

 

 

 

               KAYNAKÇA

     BRAUDEL, Fernand (1991). Maddi Medeniyet ve Kapitalizm, çev. Mustafa Özel, İstanbul: Ağaç yayıncılık

     BATUR, Enis (1997). Modernizmin Serüveni, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları

     GÖKTÜRK & GÜNALAN, İsmail & Mustafa (2006). “Modern ve Geleneksel Değerler Arasında Yabancılaşan İnsan”, Selçuk Üniversitesi Karaman İ.İ.B.F Dergisi, (11): 127-143

     AYVERDİ, Sâmiha (2014). Milli Kültür Mes’eleleri ve Maârif Davamız, 3. Baskı, İstanbul: Kubbealtı Yayınları

     DAG, Ahmet (2016). “Ş. Teoman Duralı Düşüncesinde Metafizikten Makinaya Batı Medeniyeti”, Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, (22): 241-262

     ÖZDENÖREN, Rasim (2016). Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, 25. Baskı, İstanbul: İz Yayıncılık

     MERİÇ, Cemil (2016). Bu Ülke, 50. Baskı, İstanbul: İletişim Yayınları

     AYDOĞAN, İsmail (2016). “Bir Eğitim Aracı Olarak Modernizm ve Müslümanların Açmazı”, 6(2):1-8

     GENCER, Bedri (2017). Modernliğin Hikmetinden Sual, 2. Baskı, Ankara: Kadim Yayıncılık

     İMAMOĞLU, Tuncay (2017). “Modernizm Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme”, Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, IV(8): 1-10

     ŞİMŞEK, Fatma (2017). “Modernizm ve Gelenek Arasında Bir Ütopya: Maske ve Ruh”, SEFFAD, (38):161-178

     HALİM P., Said, Buhranlarımız, Kervan Kitapçılık

     WALLERSTEİN, İmmanuel (2019). Bildiğimiz Dünyanın Sonu, çev. Tuncay Birkan, 6. Baskı, İstanbul: Metis Yayınları

     ÖZEL, İsmet (2020). Üç zor Mesele, 10. Baskı, İstanbul: Tam İstiklal Yayıncılık 



 
1 2 3 4 5   Bu Yazıya Toplam 50 Puan Verildi
 Kaynak :  Eda TOPAR

 Kategori  Editörden

 
 
 

 

 Duyuru
 Köşe Yazıları

Ahmet TESNİMÎ

Ahmet TESNİMÎ ¬
Aforizmalar

Mehmet VARICI

Mehmet VARICI ¬
KUSURLU TARİH OKUMALARI 1: Tarih Bağnazlığı

Eda TOPAR

Eda TOPAR ¬
PLATON VE BAUDRİLLARD DÜŞÜNCESİNDE GERÇEKLİK VE GÖRÜNÜŞ

İslam Ve Hayat

İslam Ve Hayat ¬
Öz Lisânımız

Rıdvan GÖK

Rıdvan GÖK ¬
SEYİR DEFTERİ

Recep ALMAZ

Recep ALMAZ ¬
Hastalık Bile Bizim İçin Bir Nimettir

M. K. Tırpancı

M. K. Tırpancı ¬
Maksadınız Ne?
 
 
Bugün için Haber Eklenmedi.
Bu Hafta içinde Haber Eklenmedi.
KUSURLU TARİH OKUMALARI: Hamasetten Arındırılmış Bir Tarih Mümkün mü?
Her topluma hatta her insanı hakkaniyetle kapsayan, kucaklayan ve koruması altına alan evrensel objektif bakış açısının varlığından bahsetmek mümkün mü?...
 
 Takvim

Mart 2024

Pts Sal Çrş Prş Cum Cts Pzr
1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
 
 Ziyaretçi İstatistikleri
   
 Online : 1
 Bugün : 437
 Dün : 369
 Toplam : 1238410
 Ip No : 52.55.55.239
     

 
 Son Haberler
 
 Popüler Haberler
 
 Döviz Bilgileri

  Döviz Alış Satış
  Dolar 32.2596 32.3177
  Euro 21.2554 21.3962
 
 Hava Durumu



 
 Reklam



PageRank Checker



Editörden | Köyümüz | Tarihçemiz | Töremiz | Sülâleler | Yöreden | Eğitim-Kültür | Müellim | Müellif | Serbest Kürsü | Tespitlerim | Şair/Şuur/Şiir | İktibas | Âkif EMRE | Zaruri Yazılar | Gizlilik Politikası


 
 

   © Copyright - 04.04.2009- http://www.catak.info/ - Tüm Hakları Saklıdır. 

Sitede neşredilen yazılar, site yöneticisinden habersiz alıntı yapılamaz ve başka bir yerde yayınlanamaz.

Bu site

 Çilem.Net altyapısını kullanmaktadır.

64.577,87 saniye.