Müfredat ya da öğretim programı, eğitimin bir programa, bir basamağa, sıralamaya bağlanması; hangi konuların öğretileceğini, bunun hangi sırayla verileceğini ve bir konunun üstünde ne kadar durulacağını ihtiva eder.
Aslında müfredat, insan yetiştirme düzeninin yapı taşlarıdır, hayatın ve hakikatin basamaklarıdır; insan için merhaledir.
Çağımızda, büyük bir kaosun yaşandığı malumdur. Bu karmaşa, bilgilerin hangilerini, ne kadarını; hangi metotlar ile; hangi zamanda/yaşta, hangi mekânda; hangi araçlarla verileceği sorularını da beraberinde getirmiştir.
19 yy başından bu zamana kadar eğitim sistemimiz başka bir hedefe, başka bir felsefeye bağlanmış onun bir kolu, onun bir alt şubesi; okunuşu şeklinde olmuştur. Bu öyle bir okuyuş ki, aynı bilgi ve malzeme kullanılmış, aynı yöntem ve bakış açıları takip edilmiş fakat ayrı ideolojiler hedeflenmiştir.
Son 250-300 yıldır, özellikle Tanzimat’tan bu yana, müfredatlar değiştirildi. Şimdi ise o eski yenilerin değişmesi/değiştirilmesi gündemde.
Tereddütlerim
Çağdaş müfredat anlayışının tarihî ve sosyal kökleri, felsefi varsayımları ve entellektüel arkaplânları hakkında derinlemesine bir inceleme, derinlemesine bir okuyuş yapmadan ya da İslâmî geleneğin temelleri üzerinde eleştirel bir tavır geliştirmeden, arayışa girmenin ve değişiklik yapmanın bir yararı/karı olmayacağına inanıyorum.
Her şeyden önce müfredatın uygulamaya dönük veçhesini değil, onun özünü de derinlemesine bilmek zorundayız.
Bunu yapacakların entelektüel bir çerçeveye/çevreye/birikime, güçlü bir inanca sahip olmaları yanında, İslâmî dünya görüşüne zihniyle ve duygularıyla bağlı, çoğu bütün alanlarda(matematik, fizik, biyoloji, edebiyat, tarih, vs.) hâkim olmalı ve bu disiplinler ile ilgili diğer yeni oluşmuş bütün alanlar hakkında da bilgisi olan ilim adamları gerekmektedir.
Köklü ve iyi tanımlanmamış bir öncelikler paketi olmadan; siyasî, iktisadî, sosyal gerçeği içinde barındırmayan, yeni bir müfredat yapmak abesle iştigaldir.
Suallerim
Umudum, yeni müfredatın her veçhesiyle, şu sorulara dolu, doyurucu cevaplar verebilmesidir.
1-İnsan yetiştirme düzenimiz ne olacak?
2-Tarihî derinliğimize bir sondaj mı açacak?
3-Tarihî bir okuyuş mu olacak?
4-Hakikat boyutları ile tarihî, kültürel ve sosyal uzlaşmayı nasıl sağlayacak?
5-Felsefi ve tarihî mirasımızı tam ve doğru olarak ihtiva edecek mi?
6-Bir toplumsal dönüşüm projesi mi olacak?
7-Yöntemimiz ne olacak? Ufuk nasıl çizilecek?
8-Asıl çerçeveyi ne ile ve nasıl çizeceğiz?
9-Neyi hedefliyoruz? Neden müfredat değişikliğine ihtiyaç duyduk?
10-Yeni müfredatta anlayış bize özgü, müstakil; yerinden dünyayı okuyuş mudur? Yoksa kendinden ayrı bir anlayışın ürünü mü olacak?
11-İlmî bir bakış açısıyla doğruya ve gerçeğe bakmamızı sağlayacak mı?
12-Ana unsur ve modeller ne olacak?
13-İdeolojik bakış ve nakışlardan bizi ve geleceğimizi/neslimizi kurtaracak mı?
Ne Yapmalıyız?
Önce bakış tarzımızı belirlemeliyiz. Kişinin değil, milletin dünya görüşünü yansıtmalıdır. Medeniyet havzamızdan beslenmeli, hakikat üzerine bina edilmeli, savunma amaçlı olmamalı, eski ile yeniyi bize has normlarla form haline getirmelidir.
Bu yeni ihtiyaç hem çağın çağrısına kulak vermeli, hem de ilmî şartlara uygun olmalı, hem de bizi düşünce mirasımızla buluşturmalı, bütün beklentilerimize cevap vermelidir. Kültürel mirasımız ile kurulacak alakayı tanzim etmeli; ortak anlayışa varmalıdır.
Bugüne kadar tepki ve itirazlara yol açan hususlar göz önünde tutulmalıdır. Bunu yaparken, gerçekleştirirken salt tepki veya cevaplama metni de olmamalıdır.
Kavramlarda da köklü dönüşüme ve değişime yol açmalıdır.
İdeoloji, maalesef, terkedilmelidir.
Yönetim merhalelerinin hangi seviyelerde olacağı iyi tespit etmelidir.
Bir ayağı kendi mirasında/sabitesinde olmalı, bir ayağı da dünyayı kucaklamalıdır.
Felsefi mirasımızın temelleri üzerine oturmalıdır.
Tarihi mirasımızın yeniden okumasına ve yorumlamasına imkân sağlamalıdır.
Epistemolojik yapı ile ideolojik yapı arasındaki ilişkiyi ayrıt etmelidir.
İlmî bilginin yanılmaz olmadığına inandıracak bir eğitim müfredatı oluşturulmalıdır.
Doğru ve hakikî bakış açısıyla (isterim ki İslâmî bakış açısıyla), gönül dünyamız için, coğrafyamız için, milletimiz için ve toplumumuz için ders kitapları yeniden yazılmalı, buna dayalı olarak eğitim de yeniden düzenlenmelidir.
Müfredat öğrencide ruhî bir arzu/iştiyak uyandıracak şekilde plânlanmalıdır.
Yeni müfredat insanımızın, toplumumuzun ve milletimizin zihnini temizlemelidir: Yeni müfredat bir zihin temizleme aracı, vasıtası olmalıdır.
Müfredatı millî bir çizgiye getirdiğimiz gün, nesillerimiz geleceğe daha doğru, daha gerçekçi bakacak ve işte o zaman dünyaya söyleyecek sözü olan bir millet haline tekrar geleceğimizi söyleyebilirim.
Beklentilerim
Ne yaptığını, nereye gittiğini bilen, şuurunda olan, faziletli insan yetiştirecek yeni müfredat…
Millî bir eğitim reformunu ihtiyaç olmaktan çıkaracak yeni bir müfredat…
Batı ve batıl Muhibbilerinin zihniyetinin yazdığı, yaptığı ve ettiği müfredatı kökten değiştirecek yeni bir müfredat.
İmanlı ama şuurlu bir neslin yeniden yeşermesini sağlayacak yeni bir müfredat…
Aileyi ve ahlâkı yeniden merkeze alacak yeni bir müfredat…
Maddî varlığın kendileri için herşey, manevî varlığın kendileri için hiçbirşey olduğunu düşünen ve böyle telakki eden sekülerleşmiş bir nesli, yeniden inşâ edecek, ihya edecek yeni bir müfredat…
Kurucu, koruyucu, yol alıcı, mesafe koyucu, asil/asıl bir metin olmalı. Geçmişimizi ve geleceğimizi kuşatıcı olmalı.
Hülasa, müfredatta yeniyi aramak gerekiyorsa, değişime, dönüşüme inanıyorsak, bunu neşvünema yeri tarihî derinliklerimizde, tefekkür mirasımızda… aramak gerekiyor.
Hadi hayırlısı…
Ahmet TESNİMÎ (atesnimi@hotmail.com)